Cizre Tarihi ve Görünümler
Cizre demir çağında Kumme (Kumaha, Kummuh, veya Qumaha, Qumenu) krallığının merkeziydi. M.Ö 10. Yüzyılda şehir, Musul ile beraberʿUquail merkeziydi.
M.Ö 2000 yılından itibaren, Babil, Araplar, Asurlular, Medler, Kürtler, Persler, Selevkos ve Sasanilerin; İslamiyetin bölgeye gelmesi ile beraber Emevi ve Abbasilerin hakimiyeti altında kalmıştır. 1096 yılında Büyük Selçuklular müteakiben emir ve şeyhliklerle idare edilen Cizre 1627 yılından itibaren Osmanlı İmparatorluğunun egemenliğine geçmiştir.
Cizre beyliği önceleri Diyarbakır Sancak Beyliğine bağlı iken 1841 yılında Musul’a bağlanmıştır. Milli mücadele döneminde büyük başarılar gösteren Cizre’ye Fransızlar gelip şehri savaşsız teslim almak istemişlerse de, halkın direnişi ve silahlanmayı görerek işgalden vazgeçmişlerdir. İslamiyet’in Cizre’ye girmesi ile birlikte şehre yarımada anlamına gelen Cezire adı verilmiş, Cumhuriyet döneminde ise küçük bir düzeltmeyle Cizre olarak değiştirilmiştir. Önceleri Mardin iline bağlı bir yerleşim birimi iken 16.05.1990 tarih ve 3647 sayılı yasa ile Şırnak iline bağlanmıştır.
Şırnak yöresi 993 yılında Mervaniler denetimine geçmiştir. Yörenin yönetsel merkezi olan Cizre; Mervaniler, Selçuklular, Zengiler, Eyyübi zamanlarında Musul Atabeklerine ve Diyarbekir emirlerine bağlıydı. Bu halde iç işlerinde bağımsız bir Derebeylik gibiydi. 1071 yılında Selçuklu Sultanı Alparslanın bölgeye girmesiyle Mervaniler Selçuklulara tabi oldu. Selçuklu komutanlarından Fahrüddevle 1085 yılında Diyarbekir ve Cizre bölgesini zaptederek Mervani emirliğine son verdi.
Mervaniler döneminden sonrada Şırnak yöresi sık sık el değiştirmiş Selçuklular döneminden itibaren sırasıyla 1100 da Musul Atabegi Çökürmüş denetimine geçmiş ardından Zengiler, Eyyübiler, ve Artuklular burada hakimiyet kurdular. XIII yy. İkinci çeyreğinde yörede Harizmliler ve Moğollar gibi yeni güçler ortaya çıktı. Moğolların yağma hareketleri sonrasında 1400’lü yıllarda yöreye hakim olma çabası içerisinde bulunan Akkoyunlular’la Karakoyunlular arasında çatışmalar çıkmıştır. 1508 de Akkoyunluların varlığına son veren Safeviler sonrasında yörede hakimiyet kurup egemenlikleri altına almışlardır.
Mem û Zin
Mir Abdal Camii olarak isimlendirilen medrese 1437 yılında Cizre Azizan Beyi Emir Abdullah (Abdal) ibn Abdillah Seyfettin Boti tarafından yapılmıştır. Mescid ve İdare odalarının bir kısmı ayaktadır. Şair ve yazar Şeyh Ahmed Hani tarafından manzum olarak kaleme alınmış olan aşk hikâyesinin kahramanları Mem u Zin ile bu aşkın engelleyicisi olan Bekir’in türbeleri caminin güney bölümü bodrum katındadır.
İsmail Ebul-iz El Cezeri
1153 yılında Cizre’de doğdu. Fizikçi ve 60 makine mühendisi ve mucididir. Sibernetik ve Robotik biliminin kurucusudur. Otomatik kontrol alanında çalışmalarda bulunmuş, bilgisayar ana temelleri, saatler, su makineleri, musluk, kilitler, çocuk oyuncakları buluşları arasında yer alır. 1233 yılında vefat etmiştir. Nuh Peygamber Camii avlusunda gömülüdür. Kitapları uzun yıllar Avrupa üniversitelerinde okutulmuştur.
Kırmızı Medrese ve Şeyh Ahmet El-Cezeri Türbesi
Kırmızı Medrese 15. asırda Cizre Azizan Beyi 2. Şeref tarafından yaptırılmıştır. Kırmızı tuğlalardan yapıldığı için “Medresetul Hamra” olarak adlandırılır. Mescit, idare, öğrenci, öğretmen bölümleri ile külliyeden oluşmuştur.
Medrese içinde türbesi bulunan Şeyh Ahmet El-Cezeri 1404-1479 yılları arasında yaşamış ünlü bir şairdir. Kaside ve şiirlerinde tasavvuf konularını işlemiştir. 2000 beyitlik bir divanı vardır. Şiirler alfabetik ve Kur’an sureleriyle uyumludur. “Guften Mela” ve “Guften Emir” adlı şiir antolojileri vardır. Halk arasında “Mellayı Ciziri” ve “Nişani” olarak adlandırılır.
Cizre Ulu Cami ve Kapı Tokmağı
Cizre’nin İslam’ı kabul etmesiyle 639 yılında kiliseden camiye çevrilmiştir. Abbasiler döneminde cami yıktırılıp, onarıma alınmıştır. 1160 yılında Cizre Beyi Baz Şah’ın oğlu Al Sencer tarafından yeniden yaptırılmıştır. 1156 da dörtköşe inşaa edilen minaresi 1945-1946 ve 1971 yıllarında 2 kez onarım görmüştür. Cizre Ulu Camii kapılarında bulunan Ebul-İz’in yaptırdığı ünlü ejder figürlerinden biri İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesinde bulunmaktadır. Cizre Ulu Camii’nin, 13. yüzyıla tarihlenen, eşsiz bir el işçiliğine sahip ahşap kapısının tunç kapı tokmağı üzerinde iki ejder ve ortasında bir aslan başının bulunduğu bir kompozisyon görülmektedir. Ejder sivri kulaklı, badem gözlü ve kanatlıdır. Gövdeleri yılan pulu ile kaplı ve ortadan düğümlüdür. Birbirine dolanan kuyrukların uçları kartal başı şeklinde görünmektedir. Ejderlerin ortasında ise stilize aslan başı yer almaktadır. 1976 yılından beri Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nde sergilenen kapı tokmağının diğer teki 1969 yılında yerinden sökülerek çalınmıştır ve günümüzde Kopenhag David Samling Müzesi’nde sergilenmektedir.
Cizre Müzesi
Arkeolojik ve etnoğrafik eserlerin bulunduğu Cizre Müzesi 1996 yılında İsmail Ebul-İz İlköğretim Okulu bünyesinde, okul müdürü Abdullah Yaşin tarafından kurulmuştur. Müzede Guti, Med, Asur, Babil, İslam İmparatorluğu, Emeve, Abbasi, Selçuklu, Azizan, Zengi, Rum, Arap ve Osmanlı dönemine ait eserler bulunmaktadır.
Nuh Tufanı
Kur’an, Tevrat ve İncil’de adı tufan olayı ile geçen Nuh, tufan sonunda gemisi Cudi Dağına inmiş (Kur’an, Hud Suresi, ayet 44) Cizre’yi kurup Cizre’de vefat etmiştir. Peygamberler arasında en çok yaşayan ve en çok sıkıntı çekendir. Peygamberlerin soyu, Adem’den sonra “baba” olarak Ondan türemiş olup , Mezopotamyadaki insanlık ondan ve 3 oğlu Ham, Sam ve Yafes’den türemiştir. Asıl adı Abdulgaffar olup, yeni baba anlamında Nuh, Nova adları verilmiştir. Türbe ve çevre düzenlemesi Şırnak Valiliği’nce yaptırılmıştır.
Coğrafya |
İklim
Yaz aylarında sıcak ve kurak, kış aylarında ılık ve yağmurlu bir iklime sahiptir. Yaz aylarındaki sıcaklık kimi zaman +48 °C kadar ulaşmaktadır. Cizre, meteorolojik verilere göre Türkiye’nin en sıcak noktalarından biridir. Türkiye rekoru yine Cizre’ye aittir (52 °C).
Enlem ve boylam açısından Cizre’nin konumuna gelince, Dicle Nehri’nin ana mecrasının sağında, uzunluğuna 42 derece ve 11 dakika doğu, genişliğine 37 derece ve yirmi dakika kuzeyde kurulmuştur.
Cizre eskiden; Dicle Nehri’nin derin ve akımı hızlı bir kanalıyla etrafı çevrilmiş küçük bir yarımada gibiydi. Bağ ve bahçelerinin çokluğuyla meşhurdu. Şehrin toprakları verimli arazilerden oluşan geniş bir alanı kapsıyordu, bol kazançlı bir üretimi vardı. Ayrıca Cizre, önemli bir ticari konuma da sahipti. Çünkü İpekyolu Cizre’den geçiyordu. Şimdi de sınır kapısına olan yakınlığıyla önemli bir ticaret şehridir Cizre.